Amel, insanın inandığı şeyleri yaşaması, dînin emrettiklerini yerine getirmesi, yasakladığı şeylerden de kaçınması demektir. Amelin îman ile yakından alâkası vardır. İnsan önce bir şey'i benimser, doğruluğuna inanır, sonra da o inandığı şey'i yaparak yaşar. Bununla beraber amel, îmanın bir parçası değildir. Yani, insan dînin emirlerini yerine getirmese ve ibâdetini yapmasa dahi, îmandan çıkmış olmaz, inancını inkâr etmiş sayılmaz. Sadece günahkâr olmuş olur.
Ne var ki, amel ve ibâdet, kalbdeki îmanı kuvvetlendirir, te'sirini artırır, insanı kemâle ve olgunluğa ulaştırır. İnsanın inancının gereğini yapmaması ise, imanın insan davranışları üzerindeki müsbet te'sirinin zamanla kaybolup zayıflamasına yol açar. İnsan davranışları üzerinde îmanın te'sirleri zayıfladıkça menfî duygular, kötü huylar, zararlı arzûlar, günahlar, insanın his dünyasını kaplar. Bâzan bu hâl, onu küfre, yani, îmanını kaybetmeye bile götürür.
Çünkü işlenen herbir kötülük ve günah, dînin emirlerine zıd her bir amel ve hareket, kalbe işleyip îman nûrunu lekeler ve siyahlandırır.
Peygamber Efendimiz bu duruma, şu ifadeleriyle işaret buyurmuşlardır:
"Bir günah işliyen kimsenin kalbinde, siyah bir leke hâsıl olur."
Günahlar tekrarlandıkça kalbdeki siyahlık artar, îmanın nûru gitgide zayıflamaya yüz tutar. Bu hâl, kalbin bütünüyle kararıp katılaşmasına, îman nûrunun tamamen sönüp kaybolmasına kadar devam eder. Bunun içindir ki, "Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var" denilmiştir.
Günahkâr İnsan İnancını Kaybetmemek İçin Ne Yapmalıdır?
İnancının gerektirdiği vazifeleri yapmamanın bir kusur ve günah olduğunu daima hatırlayıp üzüntü duymalıdır. Allah'tan, dînin emirlerini yapmak ve îmanın îcaplarını yaşamak konusunda sabır ve yardım dilemeli; işlediği günahlara tevbe ve istiğfarla mukabelede bulunmalıdır.
Ancak bu takdirde insan, günahların îman üzerindeki menfî te'sirlerinden kendini koruyabilir. İnancını kaybetmek tehlikesinden kurtulabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder